‘Arendt yaşasaydı, Türkiye’deki feministlerin yüzüne tükürürdü’

0

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

Sosyolog Adem Palabıyık, “Gazze’de katil İsrail’in canına kıydığı bayan ve çocukların sayısı 15 bini geçti lakin ülkemizde feminizmin savunuculuğunu yapan kısımlardan hiç ses çıkmıyor. Hannah Arendt yaşasaydı, ülkemizdeki feministlerin yüzüne bakmazdı, tükürürdü” dedi.

İsrail’in katliamı karşısında sessiz kalan kimi feminist bölümler hakkında açıklama yapan Palabıyık, “İsrail 2 aydan fazladır bayan ve çocukları katlediyor. Batı halkları bu mevzuda âlâ bir imtihan veriyor ancak ülkemizdeki feministler bu hususta epeyce makus imtihan verdi ve vermeye devam ediyor. Şimdiye kadar İsrail 15 binden fazla çocuk ve bayan katletti. Gazze’de, Hitler’in yaptığı üzere soy kurutma teşebbüsüne başlayan İsrail, savunmasız olan insanları hiç acımadan öldürüyor. Hastaneleri bombalıyor, küvezdeki bebeklere kurşun sıkıyor. Kız ve erkek çocuklarını kaçırıyor. Hatta İsrail’in çocuk ticareti yaptığına dair kıymetli savlar var. Asıl gaye, Gazze’de rastgele bir geleceğin olmaması üzerine yapılan planların işlemesidir, bu maksat doğrultusunda İsrail terörü hiç kimseyi tanımıyor. Milletlerarası kuralları hiçe sayıyor ve çocuk haklarını, bayan haklarını ayakları altına alıyor. Elbette Batı önderleri de buna sessiz ve ses çıkarmayacak üzere görünüyor. Buna karşın halk, katliama sessiz kalmıyor, bilhassa Batı toplumlarında en ön saflarda yer alan bayanlar ve Feminist bölümler bu bahiste bayraktarlık yapıyor. Çok enteresandır ki, ülkemizde Feminist diye geçinen dernek yahut kesitlerin sesi epeyce kısık kaldı. Hatta hiçbir protestoda yer almıyorlar. Binlerce bayanın katledilmesine karşın feminist kesitler hiçbir şey yokmuş üzere tutum almaya devam ediyor. Buna karşın öteki sıkıntılarda ise sesleri çıktıkları kadar bağırıyorlar fakat husus Müslüman bayanlar olunca Türkiye’deki feministler sessizliğe bürünüyorlar. Bunu anlamak güç değil aslında, zira ülkemizdeki feministler ne batıdan ne de feminizmin kaynaklarından beslenmiyor. Onlar, heterodoks ve merkezi değiştirilmiş bir fikrin peşinden gidiyorlar. Onlar için hiçbir feminist öğreti geçerli değil, bunlara yapay yahut yapay feministler denilebilir” dedi.

“KONU MÜSLÜMAN BAYANLAR OLUNCA ÜLKEMİZDEKİ FEMİNİSTLER SESSİZ KALIYOR”

Feminizm kuramcılarının bu türlü bir yanılgıya düşmediklerini belirten Palabıyık, kelamlarını şöyle sürdürdü:

“Ne Arendt, ne de Bavouior ne de Butler’in bu tıp yanlışlara düştüğünü görmedik. Zira onlar, bayan gayretlerinin dini ve ırk kökenli bir ayrımını yapmadılar. Elbette Arendt’te kimi Yahudi imaları görebiliriz fakat Eichman davasındaki hali ortadaydı. Emile Zola ile birlikte Eichman’ı savunurken bir taraftan da İsrail’in nefretini kazandı. Bizde ise feminist geçinen bölümler bana kalırsa hiçbir teorisyeni anlamamış. Bir yaban anlayışla toplumu tahlil etmeye çalışıyorlar. Ülkemizdeki feministler yerellikten kurtulamadı. Uluslararasılaşamadı ve global bir sisteme entegre olamadı. Batı normlarına dair söyleyecek kelamları de bir teori olarak ortaya koyamadılar ve yıllardır batının samanlığından beslenen varlıklar olarak fikirlerini oluşturmaya çalıştılar. Ülkemizde feminizm çalışmalarının merkezinde hiçbir vakit insanlığın onuruna yakışan tercihler olmadı ve feminizm, LGBT gölgesi altında ilerlemeye başladı. Bayan haklarına dair vurgular ile ortaya çıkan feminizm, ülkemizde yaş pastaya döndü, her gelen bir ısırık alarak, tadına baktıktan sonra umursamadı. Feminist bölümlerin bir özelliği de ülkemizde devlet bekasına yönelik olumsuz tutum takınmasıdır. Kimi ideolojik kümelerin tesiri altında kalmayı tercih ettikleri yahut bu kümelerden nemalandıkları için kendilerinin inşa ettiği profile uyan olgulara takviye verdiler, öbür olgular onlar için yalnızca öteki yahut yabancıydı. Bilhassa HDP’nin Kürt bayanları üzerinde sahneye koymaya çalıştığı sahtekar siyasetlere takviye verdiler. Hatta bunlardan birisi onurlu Türk ordusuna iftira atmaya kadar ileri gitti. Bunlar, Ortadoğu’daki kıyıma ses çıkarmadılar. Bunun değerli ispatlarından biri de Suriye’de yaşananlara sessiz kalmalarıdır. Halep’te öldürülen bayanları yalnızca sayı olarak algıladılar. Pakistan ve Afganistan’daki bayanlara dair tek kelam söylemediler. Uygur Türkleri onlar için hiçbir şey tabir etmedi, kendi soydaşlarımıza dair hiçbir açıklama yapmadılar. Zira onlar da Müslüman kadınlardı ve ülkemizdeki feministler için Müslüman bayanlar, bayan olarak hiçbir vakit nitelendirilmedi. İstanbul mukavelesini savunmak için sokakları terk etmeyen ve Seyahat olaylarında çadırlar kuran bayanlar, Müslüman bayanların geleceğine dair meskenlerinden dahi dışarı çıkmadılar. Hatta, İsrail destekçisi Starbucks kahvelerini büyük bir keyifle içtiler. Bu sebepten ülkemizdeki feministlerin hallerini güzel anlamak, tahlil etmek ve Batı ile başlayan fakat batıdan ayrılarak ucube fikir biçimine dönüşen ideolojilerinin kirliliğini ortaya çıkarmak bizim görevimizdir”.